2000 LERİN TIBBI
|
İnsanlık tarihinin en hızlı devinimlerinin olduğu dinamik bir
dönemde yaşıyoruz. Bilgi çağında, insan hayatının her alanında köklü
kavramsal değişimler ortaya çıkarken, tıbbın insanı ele alışı da değişmekte…
Nasıl ki kuantum fiziğiyle maddeyi ve zamanı algılayışımız başka bir
perspektif kazandı, varoluşun enerji kapsamıyla birlikte, insana bakışımız da
farklı bir boyuta ulaştı.
Eskiden insanı sindirim, solunum, sinir sistemi gibi bölümlere
ayırarak inceleyen tıp, “Holistik Tıp” kavramıyla artık bir bütün
biçiminde yaklaşıyor.
Hastalık olarak değerlendirilen bozukluğun, aslında tüm beden
dengesini ilgilendirdiğini biliyoruz. Bütünsel vücut sağlığı anlamındaki “Holistik
Sağlık” ilaçlardan çok, kişinin kendini iyileştirme gücünü esas alır.
Günümüzde uygulanan ortodoks tıp (**), sakatlık, kötürümlükle
seyreden kronik bir hastalık karşısında çaresiz kalmakta; iyileştirmeden çok,
hastanın sıkıntılarını hafifletmeye yönelik palliative (***) tedavi
uygulamaktadır. Sorun, hastalığı tedaviyle değil; bozulan beden dengesini
kurmak, uyumsuzluğu düzeltmekle çözümlenir.
Çok gelişmiş, ileri teknolojiyi yakalamış bir dünyada
yaşadığımızı söylememize karşın, çevremizde gerçek anlamda sağlıklı, hattâ
hiç doktora gitmemiş insanlar yanında, bir türlü hastalıklardan kurtulamayan,
yüzde yüz verimle, yaşayamayan insanlar görüyoruz. Yakınmaların, bozulan
beden dengesine kişinin bir tepkisi, cevabı olduğunu göz ardı eden ortodoks
tıp, yalnız hastalıklarla ilgilenir. Oysa asıl sorun, kişinin fiziksel
yapısının yanında; aklî ve ruhî yapısı da dahil yaşam enerjisindeki
dengesizliktir.
Nedenini bilmediğimiz, çaresiz kaldığımız, pek çok hastalık var.
Bu durumda ancak rahatlatıcı, hafifletici veya şikâyetleri bir süre için
geçiren tedaviler yapıyoruz. Bu gerçeğin kavranması, bir türlü sonuç
alınamayan tedaviler, iyileştirilemeyen hastalıklar, klasik tıbba karşı
güvensizlik yaratmış, insanları yeni alternatifler aramaya zorlamıştır.
Fakat alternatif bir tedavinin yararını, etkisini,
güvenirliğini, doğruluğunu nasıl değerlendirebiliriz?
Yasa ve ilkelerden çok, kanı ve tahminlere dayanan tek
bilimsel alan tıp dünyasıdır.
Laf aramızda, tıp tam da bu noktada bilimle sanatın
buluştuğu, bilimselliği kadar, sanatsal yaratıcılığı da olan bir disiplindir.
Her neyse, işin felsefesine girmeden biz gene konumuza dönelim.
Eğer geriye dönüp tıp tarihini incelersek, veri ve deneyim
sonuçlarını buluruz. Fakat bu veri ve deneyimleri destekleyen veya bunlardan
çıkmış kanun ve prensipler yoktur. Yani klasik tıp hastalık ve sağlığı yöneten hiçbir yasa
ve ilke biçimlendirmemiştir.
Oysa homeopatinin kullandığı, klinik sonuçlarla çabucak
onaylanabilen evrensel ilkeler var. Radikal şifa etkisi güvenirliğiyle
karşılaştırılabilir.
Bir doktor hangi tedavi yöntemini uygularsa uygulasın bu
homeopatik prensipleri bilmelidir ki; hastasına açıklayabilsin.
Hasta, kendisine anlatılan tedavi yöntemlerini kavradıktan
sonra doğru seçimi yapabilir. Bilgiye bu denli hızlı ulaşılan günümüzde,
insanın kendi sağlığıyla ilgili seçimi kendisinin yapmaya hakkı ve olanağı
vardır.
HOMEOPATHY NEDİR?
Homeopathy Yunanca “homoios” benzeri, aynı ve “pathos”
hastalık, ızdırap çekme sözcüklerinden türemiştir. Bu terimi temel etki
mekanizması olan “similia similubus curantur” yani “benzeri
benzeriyle tedavi edilir” postulatından alır. Sağlıklı insana
verildiğinde bazı semptomlar (bulgular) oluşturan bir maddenin, bir hastada
benzeri bulguları tedavi etme ilkesidir.
Yalnız, burada verilen moleküler düzeydeki madde, hastalığı
tedavi etmez. Amaç bedenin savunma ve tamir mekanizmasını uyarıp
yönlendirerek; kendi kendini iyileştirmesi ve yenilemesini sağlamaktır. Olay,
“Biological Intelligance” denen bağışıklık ve savunma sistemini de
kapsayan; bedenin ahengini koruyan, işleyişini idare eden “Biyolojik
Zekâmızı” motive ederek yönlendirmekten ibarettir.
Görüldüğü gibi homeopathynin çıkış noktası hastalık değil, semptom
dediğimiz bulgulardır. Semptomlardan hareketle, yakınmaları geçirip; bedenin
kendisini eski düzenine getirmesine yardım eder.
İlk anda bu yöntemle hastalıkların üstesinden gelmek zor ve
yetersiz gibi gözükebilir. Bu yetersizlik yöntemden değil; onun kapasitesini
algılayamamaktan kaynaklanır.
Biyolojik zekâmıza henüz hak ettiği krediyi vermiyoruz.
Eğer onun
üç milyar yıllık evrimini, son yirmi otuz yılda hızla gelişen bilgisayar
dünyasıyla karşılaştırırsak; neler yapabileceğini anlar, daha doğrusu neler
yapabileceğini henüz anlayamadığımızı kavrarız.
Mademki Homeopathy, bedenin kendi savunma, bağışıklık ve
yenileme mekanizmasını uyarıp; yönlendirerek kendisini tedavi etme bilimidir,
o halde aşıların işleyiş ilkeleriyle karşılaştırabiliriz. Homeopathy bir
aşılama yöntemi değildir, ama aşı prensibi homeopathynin işleyiş mekanizması
kapsamındadır. Aşıda, hastalık yokken bağışıklık sistemi haberdar edilir.
Önceden hastalıkla ilgili şifreyi alan vücut kodlanarak hastalığı tanır.
Olası bir saldırıda gerekli önlemi almış olan bağışıklık mekanizması,
kesinlikle hastalığa izin vermez. Bu da, sistemin ne denli güçlü olduğunu
kanıtlar.
Homeopathy, aşı gibi yalnız, bağışıklık sistemini değil, yenileme,
tamir, savunma gibi “Biyolojik Zekânın” diğer sistemlerini de etkiler.
Bu yüzden homeopathy’nin aşıdaki koruyuculuğunun yanında tedavi edici gücü de
vardır. Daha doğrusu “Vital Force” denen yaşam gücünü motive ederek
vücudun kendi düzenini bulmasını sağlar.
HOMEOPATHY’NİN FELSEFESİ
Homeopathy,
hastalığı değil, bütünüyle insanı iyileştirmeyi amaçlar. Bundan dolayı da “Holistik
Tıptır”. İngilizce “Whole Person”, “Bütünüyle İnsan”
sözünden türeyen bu terim, insanı evren içinde aklı, duyguları düşünceleri
fizik ve biyolojik yapısıyla ele alan, her açıdan insanı evren içinde
betimleyen felsefî bir kavramdır.
Canlılar tek hücresindeki muhteşem organizasyondan, tüm bedenindeki
harmonik dengeye varana kadar bir evreni içinde barındırır. “Vital Force”
denen yaşam gücüyle evrensel ilişkiye giren insan mikrocosmos-makrocosmos
ilişkisini simgeler.
İşte bu holistik pencereden bakan homeopathy, “Allopathic”
tıptan farklı olarak hastalıkla değil insanla uğraşıyor. Çünkü bizim hastalık
dediğimiz bulgular, vücudun alarm sinyalleridir. Hastalığı tedavi etmek,
yaşam enerjisinin uyumunu bozan nedeni gözden kaçırmaktır.
Biyolojik Zekâmız bir sorun karşısında kendisini hastalık olarak ifade
eder. Bulgular, onun dilidir. Onlara bakarak bireyin yapısı, problemin yeri,
niteliği hattâ verilecek maddenin cinsi saptanır. İlâçlarla bu
rahatsızlıkları iyileştirmek, bastırmak; alarm veren aleti, rahatsız ettiği
için susturmaya benzer.
HOMEOPATHY’NİN
TARİHÇESİ
Homeopathy’nin temel ilkeleri, batı kültüründe tıbbın babası
olarak bilinen Hippokrates’e (İ.Ö. 5. yy.) dayanır. Homeopathy
kavramının eski Yunan’dan diğer kültür ve uygarlıklarda da filizlendiği
tartışılamaz.
Babası da doktor olduğu halde Hippokrates, tıp öğrenimini
ilerletmek için Mısır’da uzun süre kalmıştır. Notlarında, hastalıklar iki
yöntemle tedavi edilir: “Bir, hastalığın nedenine karşı antidotu (karşıtı,
zıttı); iki, hastalığı yapan etkenin kendisi veya benzeri” kullanılır.
Daha sonra İsviçreli Doktor Paracelsus (16. yy.) da kitabında
“Hastalıklar kendilerini yapan etken veya benzeriyle tedavi
edilmelidirler.” Görüşündeydi.
İnsanlık tarihinin gelişimiyle farklı uygarlık ve kültürlerde
evrimleşen, uygulanan homeopathic tedavi yöntemi ilk kristalize şeklini
bundan 200 yıl kadar önce Alman doktor, kimyacı, eczacı ve dil bilimci Samuel
Hahnemann (1755-1843) tarafından aldı.
Zor şartlarda öğretmenlerinin de desteğiyle okula giden
Hahnemann yedi lisan bildiğinden, öğrenimini çeviriler yaparak sağlamıştır.
Devamlı eski Yunan ve Latin kültüründen çeviriler yapıyor, hem bilgisini
artırıyor hem de gelişen kültürüyle dünya görüşü farklı boyutlara ulaşıyordu.
Zamanında tifo, kolera salgınları, Avrupa’yı kasıp kavururken;
geleneksel tıbbın çaresiz ve acımasız yaklaşımı Doktor Hahnemann’ı yeni
arayışlara itti. Yanlışlıklar karşısında meslektaşları kadar duyarsız
davranamıyordu. Zihni tıbbî yaklaşımlarda devamlı yeni yöntemler
aramaktayken; ilk iş olarak hastalıklarla mücadelede hijyen ve beslenmenin
önemini vurguladı. Böylece koruyucu hekimlik kavramını pekiştirdi. Bu arada
kimya ve eczacılık öğrenimine de başladı. Derin bir bilgi birikimi olan bu
kültürlü insan, bir gün Homeopathynin kapısını açacak anahtar olayı keşfetti.
Kınakına ağacının kabuğu (Perivuvan Bark) Cinchona’nın tadına
baktığında! Zaman zaman çıkan ateş, titreme, çarpıntı, susuzluk gibi sıtma
benzeri nöbetler oluşup geçiyordu. Bu olayı defalarca kendisinde ve
arkadaşlarında denedi. İçinde yüksek oranda kinin bulunan Cinchona’nın hep
aynı bulguları yaptığını gördü.
Sıtma tedavisinde kullanılan kinin sağlıklı insana çok
az verildiğinde sıtma belirtileri yapıyordu. Bu düşüncenin ışığında
çalışmalarına başladı ve seksensekiz yıllık yaşamının geri kalanını
araştırma, tedavi ve kitaplar yazarak geçirdi.
1810’da homeopathy’nin ana prensiplerini, günümüzde de hâlâ
temel referans olarak kullanılan “Tedavi sanatının Organon”unu
yayınlandı.
1831’de Avrupa’yı sarsan kolera salgınında homeopathic tedavide
ölüm oranı % 2.4 - % 2.1 iken, Alloapathic tıpda bu oran % 50 üzerinde
seyrediyordu. (“Allos” Yunanca’da “den farklı, karşıtından,
diğerinden” anlamında). Orthodoks tıp da denen Alloapathic tıpta,
hastalık etkeninin karşıtı bir madde veya yöntemle, iyileştirilir. Yani
Hippokrates’in söz ettiği yöntemlerden ilki, günümüzde uygulanan tıbbî yöntem
budur.
Dr.
Hahnemann tifo, kolera
salgınlarında homeopathynin etkisini istatistiklerde açık ve net bir şekilde
kanıtladı. 1843’de Paris’te öldüğünde, 60’ın üstünde ülkede homeopathic
tedavi uygulanıyordu. Bu yüzyılın başında yalnız Amerika’da 25 homeopathic
tıp okulu ve hastanesi vardı.
Bu yazımda 1800’lerde hızla gelişmesindeki rakamsal
ayrıntıya girmekten çok, “1900’lerin başında neden geriledi?”
sorusuna değineceğim. 30’lu ve 40’lı yıllarda, bütün dünyada “Mucize ilaç”
diye adlandırılan bir devrim oldu. Amerika’daki dev ilaç sanayi kuruldu ve
kısa zamanda tüm dünyada güçlü bir sektör haline geldi.
Bu sanayinin en büyük rakibi tabiî ki, ilaçsız tedavi
yöntemi olan homeopathy’di. Gerçekten de çok yönlü uygulanan, akıllı bir
politikayla kısa zamanda homeopathy rafa kaldırıldı. İngiltere dışında hemen
hemen tüm hastane ve okullar kapatıldı. İngiliz kraliyet ailesinin
himayesinde olan homeopathy, 150 yıldır saray halkının sağlığından
sorumludur. İngiltere’de ulusal sağlık sigortası homeopathic tedavileri de
karşılamakta.
HOMEOPATHY’NİN KANUN VE PRENSİPLERİ
Daha önce de söz ettiğim “Similia Similibus Curantur”
yani “benzeri benzeriyle tedavi edilir.” Homeopathy’nin temel
kanunudur. Dr. Samuel Hahnemann klâsik homeopathynin dört ana kanununu şöyle
ifade etti.
1. “EXPERIMENTA
IN HOMİNE SANU” “Sağlıklı
insanda deneme”
Homeopathyde kullanılan bütün ilaçlar sağlıklı insanlarda denenerek bulunmuştur. Alloapatic tıpta hastalarda denenmeden önce hayvan deneyleriyle sonuca ulaşılır. Oysa insana tamamen benzeyen hayvan metabolizması yoktur. Kaldı ki canlıların bir maddeye karşı gösterdikleri reaksiyon çok farklı olabilir. Pek çok örnek arasından ilk anda aklıma gelen bir kaçını sayayım. Aconitum neopelus’un 30 gr. Taze yaprağı bir insanı öldürür. Oysa atlara kuru yaprakları yem olarak veriliyor. Belladona’nın çok az dozu filler için öldürücü olduğu halde, domuzlar, keçiler, fareler, atlar, koyunlar için zararsızdır. Nicotinin kilo başına farelerde 35 mg., tavşanlarda 7 mg.’ı öldürücü olduğu halde keçilerde zararsızdır.
2. “SIMILIA
SIMILIBUS CURANTUR” “Benzeri benzeriyle tedavi edilir.”
Hastalıklardan değil, bulgulardan hareket eden homeopathynin teşhis etme sorunu yoktur. Şikâyetleri olan insanın bulgularına benzeyen bulgular yapan maddeyi kullanarak olayı kökünden çözer. Modern tıbbın uyguladığı aşılamayla karşılaştırırsak “Benzerlerin kanunu” kolayca anlaşılır. Başka bir örnekte tıpta kullanılan atropinin elde edildiği Belladonna (güzel avrat otu)’dır. İtalyanca “güzel kadın” anlamına gelen Belladonna, ismini eski çağlarda kadınların gözlerine sürme olarak çektikleri küçük, siyah meyvelerinden alır. Bu meyvelerin bir tanesi bir çocuğu, üç tanesi bir atı öldürmeye yeter, Homeopthy’de kızıl tedavisinde kullanılan Belladonna, zehirlenmeleri de yüz kızarıklığı, ağızda kuruluk, yüksek ateş gibi kızıl hastalığında görülen bulguları yapar.
3. “UNITAS REMEDIE”; “Tek İlaç”
Klasik Homeopathy’de aynı zamanda iki ilaç birden kullanılamaz. Çünkü Homeopathy insanın şikâyeti olan bulguları soğanın yaprakları gibi görür, dışarıdan içeriye öze giderek; örneğin cilt döküntülerinden psişik sorunlara doğru tek tek derinleşerek ayırır. Yani tedavide hiyerarşik bir kural vardır. Yeri gelmişken “HERING KURALI”nı 4 temel kanununun arasında anlatayım. Buna göre en son gelen semptomdan başlayarak ve semptomların önem ve özgünlüklerine göre tedaviye başlanır. Soğanın kabuklarını tek tek soyar gibi ve daima “dışarıdan-içeriye”, “yukarıdan-aşağıya” doğru sıra izlenerek semptomlar tedavi edilir. Aynı anda bir semptom için iki Rx kullanılamaz.
4. “OPTIMAL DOSE”
(Minimal dose)
Homeopathic Rx, en düşük optimal dozda verilir. Hastalığın gelişme seviyesine göre doz saptanır. Çok geniş ve derin olan bu konu profesyonel bir eğitim konusu olduğundan, şimdilik ayrıntıya girmiyorum. Bu dört temel kanun dışında homeopathy’nin devamlı göz önünde tuttuğu bazı kuralları vardır. *Bir vücutta aynı anda iki benzer hastalık olmaz. *Kronik hastalığı olan bir insan akut bir hastalığa yakalanırsa, kronik hastalığı geri plana çekilir.
“Rx”lerin
Farmakolojik etkisini açıklayan Arndt & Schultz kanununa göre,
HOMEOPATHIC İLAÇLAR
Homeopathy’de tedavi amacıyla kullanılan maddelere ilaç demek yanlış
olur. Çünkü içinde arsenik, yılan zehiri, atropin, civa gibi öldürücü
maddelerde olan bu ilaçlara Latince deva, şifa derman anlamına gelen “Remedie”
deniyor ve “Rx” olarak sembolize ediliyor.
Homeopathic
Rx’ler doğadaki her şeyden elde edilebilir. Buna hastalıklı doku veya
hastadan alınan akıntı, sağlıklı kan, balinanın salgısı, arının iğnesi, kum
gibi tüm bitki, hayvan ve minerallerden başka onların ürünleri de dahildir.
Hahnemann’dan bugüne 2000’in üstünde homeopatik ilaç hazırlandı. Bunların
etkileri sağlıklı insanlarda denenip uzun süre gözlenerek saptanıyor.
Başlangıçta Hahnemann ve 150 kadar uzman arkadaşı maddeleri teker teker kendi
üzerlerinde denediler ve uzun süre izlenimlerini, bulguları ayrıntılı bir
şekilde kaydettiler.
Pratikte yaygın olarak kullanılan Rx’lerin sayısı çok azdır.
Hattâ ev için hazırlanmış sette 24 çeşit, ilk yardım çantası donanımında ise
12 Rx yeterlidir.
Her Rx sağlıklı insanda yaptığı bulgulara göre farklı
karakterdedir. Tedavi sırasında da kişiye özgün başlangıç ve idame doz
ayarlaması yapılır. İlaçlar homeopathic eczacılar tarafından hazırlanır.
Rx’lerin yapılmasına “Mother tincture” denen ana iksir
maddesinin seyreltilmesiyle başlanır. “Mother tincture” şekliyle
sembolize edilen Mother tincture ya onda bir (decimal “X”) ya da yüzde bir
(centesimal “C”) oranıyla seyreltilir. Her seyreltmeden sonra çok güçlü bir
sarsma işlemi var. Her bir seyertme ve sarsma işlemi var. Her bir seyertme ve
sarsma işlemi “1 potency güç”dür. Örneğin bir damla Mother tincture 9
damla su veya alkolle seyreltilir ve sarsma işlemi yapılırsa bu “1 x
Potency” etki gücü olan homeopathic ilaç yani “Rx”dir.
1 x
Potecy’den 1 damla
alıp 9 damla suyla seyreltir kuvvetli sarsma yaparsak “2 x potency” Rx
elde ederiz. Bu 1/100 oranında seyreltidir. Bundan bir basamak daha
ilerlersek “3x Potency” elde ederiz ki bu 1/1.000 seyreltidir. “6x
Potency” 1/1.000.000’lik seyreltidir. Eğer seyreltme işlemine 1 damla
Mother tincture 99 damla çözeltiyle başlarsak “1c Potency” ile
gösteririz ve 1/100 (yani 2x Potency) değerindedir. 2c Potency, 1/10.000; 3c
Potency 1/1.000.000 değerinde seyrelti olur. En yaygın kullanılan Centisimal
ölçekli potency’ler olduğundan genellikle “c” harfi kullanılmadan
yazılır. Örneğin 30c Potency için 30 denir. Katı maddeler parçalanıp süt
şekerinde eritilerek, Mother tincture elde edilir.
1x’den 12c’ye düşük potency (zayıf etkili) Rx’ler. 12c’den
30c’ye kadar orta potency (orta güçte) Rx’ler, 200c ve üstü ise yüksek
potency (güçlü) Rx’ler. Yüksek potency Rx’ler yalnız, tecrübeli homeopath’lar
tarafından kullanılır. Ev içi doktorsuz kullanmalarda 6c’ye kadar olanlar
uygundur.
Burada ilginç olan, ilacın seyreltilmesiyle orantılı olarak
etkisinin artması arasındaki paradoksal ilişkidir. Hattâ 30c’lik Rx’lerde
orijinal maddenin molekül izine bile rastlanmamış. Oysa 1000c potency’deki
seyreltilerde etki fark edilecek kadar açıktır. Dünyanın çeşitli homeopathic
araştırma merkezlerinde bu konuda çalışmalar yapılmakta. Henüz kesin
olmamasına karşın; bu etkinin orijinal maddenin molekül enerjisiyle ilgisi
olduğu sanılıyor.
Homeopathic ilaçlar kesinlikle yan etkisi olmayan, emin, güvenilir
maddelerdir. Düşük potency’li Rx’ler vücudun fizyolojik aktivitesinde etki
sağlar. Normali devam ettirmek amacıyla kullanılırlar.
Orta güçteki
Rx’ler daha etkin olduğundan
fonksiyoneldir. Tedavi etmek için kullanılırlar. 200c ve üstü potency’deki
Rx’ler ise, enerjileri de o ölçüde yüksek olduğundan, yavaş, derin ve geniş
etki gösterirler. Hattâ dozun şiddeti oranında santral sinir sistemi üzerinden
akıl ve ruh hastalıklarını etkileme düzeyine çıkarlar.
İLAÇLARIN ETKİLEŞİMLERİ VE
KORUNMASI
Rx’ler kokuya ve elektromanyetik alanlara ileri derecede
hassastır. Oda sıcaklığında, kuru ve karanlık ortamlarda muhafaza edilir.
Aşırı sıcaktan bozulabilir. Aşırı soğuk henüz denenmemiş. Kahve, camphor,
parfüm, aftershave, nane, mentol gibi güçlü kokulardan korunmalıdır. Rx
kullanırken ağızda soğan, sarımsak, kahve, nane, mentol gibi kokular
olmamalı. Hattâ Rx alımından yarım saat önce ve sonra diş naneli ve mentollü macunla
fırçalanmamalı, ağız ve mide kokusu kadar vücut kokuları da önemli. Whicks,
Tiger Balm, noksema, dudak çatlakları için sürülen rujlarda comphor gibi
kokular kullanılmamalıdır. Rx’lere çay, sigara ve alkolün antidot özelliği
saptanmamış, uydulu aletler, elektrikli battaniye, antibiotik, steroid, doğum
kontrol hapları, eroin, barbiturat, novokain, kafein, kokain gibi maddeler
antidot eki gösterirler.
Ayrıca Rx’leri mikrodalga yayını olan yerler tutmamak gerekir.
Elektrik şokunda veya güvenlik kapılarından geçerken etkisi bozulabilir.
HOMEOPATHY’NİN EN ETKİN OLDUĞU
DURUMLAR
Dünyada bugüne kadar homeopathic tedavilerle elde edilen
deneyimlerden bazı sonuçlar çıkmış. Bunlara göre aşağıdaki durumlar
homeopathy’nin en etkin olduğu alanlardır. Genel olarak bütün psikomatik
hastalıkları sayabiliriz.
Yalnız, burada önemli bir noktaya değinmek istiyorum.
Homeopahty’de tedaviye olduğunca erken başlanmalıdır. Hattâ hastalanmadan
önce homeopathic maddelerle insanların immun sistemi (savunma mekanizmaları)
güçlendirilmelidir. Hastalık patalojik doku değişiklikleri yapmaya
başladığında, homeopathynin etkisi o ölçüde azalır.
HOMEOPATHY’NİN GÜNÜMÜZDEKİ KONUMU
Kesin ve güvenilir bilgi verme açısından, 1997 Washington
Seatle’da düzenlenen uluslararası Homepathy kongresindeki rapordan özetler
vereceğim.
Fransa’da aile hekimlerinin % 59’u Homeopathic doktordur. Dört
tanesi üniversitede olmak üzere 30 okul var. 5.000 Homeopathic doktor kliniği
mevcut. Araştırma yapan pek çok enstitü arasında en önemli araştırmalar
Montpellier Üniversitesi’nde yapılmaktadır. İmmuno Farmakoloji bölümünden
Prof. Madeleine Bastide başkanlığında yüksek seyreltide homeopathynin etkisi
araştırılıyor.
Almanya’da 6.000 Homeopathic doktor çalışıyor. Ayrıca tüm Alman
doktorların % 70 kadarı zaman zaman homeopathic ilaç yazıyor, en az % 80
hasta homeopathic ilaç kullanıyor.
Avusturya’da iki homeopathic tıp derneği var. Viyana’da 5
hastanede rutin olarak, homeopathic konsültasyon isteniyor. Viyana, Prag,
Insbruck Üniversiteleri’nde dersler veriliyor. Graz LB- enstitüsünde
araştırmalar yapılıyor. Yıllık ve mevsimlik iki yayın organı mevcut.
İsviçre’de 1856’da Homeopathic doktorlar birliği kurulmuş. 1995’de
Bern Üniversitesi tıp fakültesinde bir kürsü açıldı. 1996’da Ulusal
Homeopathy Tabipler Birliği ilk kez resmî bir konuşma yaptı. Homeopathy
uzmanlık dalı olarak kabul edildi.
Belçika’da 110 Homeopathic doktor, sağlık sigorta sistemi kurdu.
Belçika’da Fransa, İtalya, Portekiz, İspanya’yı da kapsayan bir
proje başlatıldı. 1.5 yıl sürecek olan bu projede Orthodoks tıpla tedavi
edilemeyen kronik hastalıklı 1200 çocuk iyileştirilmeye çalışılacak. Arjantin 1996’da
ilk sempozyumu Buenos Aires üniversitesi tıp fakültesi’nde yaptı. Homeopati
beş ayrı yayın organı tarafından basılıyor. Brezilya’da 1888’den beri
Homeopatik okul devlet güvencesinde. 1980’de Sağlık Bakanlığı tarafından
Uzman doktorluk dalı olarak kabul edildi. Brezilya’da bu konuda çeşitli
dernek kuruluş, araştırma enstitüsü var. 1996’da 300 katılımcı ile, ulusal
homeopatik eczacılar kongresi yapıldı ve homeopatik eczacı uzmanlığı için ilk
imtihan yönetildi. “Brezilya homeopatik pharmacopoeia”nın yeni baskısı
hazırlandı.
Costa Rica’da homeopatik tıp 1921’den beri yasal. 1994’de uzman
doktorluk dalı olarak kabul edildi. 1998’de 5 homeopatik tıp doktoru
üniversitede, 30 tıp doktoru uzman olarak özel klinikte çalışıyor. Dr. Odolfo
Aristeguiete “Homeopatik Psikoloji” kitabını yazdı. Yıllardır tıp
dergilerinde makaleler yayınlanıyor.
Meksika’da 1895’den beri iki resmî okul var.
Malezya’da devlet hastanelerinde de tedavi yöntemi olarak
uygulanması, parlamentodan çıkmak üzere.
Hindistan hükûmeti ulusal bir tıp sistemi olarak kabul etti.
1995’te Sağlık Bakanlığı’nda ayrı bir bölüm olarak yer aldı. 1973’de eğitim
ve pratiğin belli bir çerçevede standartlaşması için “The Central Council
of Homeopathy” kuruldu. Hindistan’da 300.000 homeopatik doktor var.
Devlet desteği ile 5 yıllık eğitim veren 120 üstünde okul bulunuyor.
Yunanistan’da homeopati uzmanlık dalı olmak üzere 5 klinik mevcut.
Homeopatik ilaçlar Atina Ulusal Teknik Üniversitesi kontrolünde yapılıyor.
Macaristan’da homeopatinin bir tıp metodu olduğu resmen kabul edildi.
Uzmanlık dalı için yasal girişimler sürüyor. Tıp dergileri de dahil pek çok
makale, kitap yayınlanmakta, Rusya’da homeopati yıllardır uygulanıyor. Mayıs
1996 Moskova’da yapılan homeopati birliği kongresinde, devletin bilimsel
homeopatik organizasyonu tarafından bir rapor verildi. Lisans üstü Homeopatik
eğitimle ilgili destek vermek amacıyla Sağlık Bakanlığı bir konsül kurdu.
Ekim 1996’da Sibirya’da Sağlık Bakanlığı ve Rusya Homeopati
Derneği’nin Kongresi oldu ve homeopatik dökümantasyonlarla ilgili ilk resmî
kitap yayınlandı. Rusya’daki bütün klinik, poliklinik ve hastanelere
homeopatik doktor çalıştırma lisansı verildi.
Ukrayna’ya 1820’de giren homeopati, 2. Dünya Savaşı ve sonrasında
geriledi. Son 33 yılda tekrar gelişen homeopati Sağlık Bakanlığı’nca
destekleniyor. Homeopatik ilaçlar standartlaştırıldı. Kiev ve Charkin 1990’da
Lisans üstü doktora eğitimi olarak kabul edip; kürsü açtılar.
İtalya’da 1995’de homeopatinin resmen kabul edilmesi konusunda
büyük tartışmalar vardı. Bugünse reçeteler resmî tedavi biçimi olarak kabul
ediliyor.
Hollanda’da 100 yıl önce 1898’de homeopatik tıp doktorları birliği
kurulmuş. Bugün 400 üyesi olan birliğin % 50 Doktoru homeopatide uzmanlaşmış.
Diğer yarısı pratisyen olarak çalışıyor.
İngiltere’de 1843’de homeopati fakültesi kurulmuş; Avrupa’nın en eski
homeopatik organizasyonlarından biri. Londra, Glasgow, Liverpool, Bristol,
Tunbridge Wells’de halk için homeopatik devlet hastaneleri açıldı. Lisans
üstü doktora çalışması olarak kabul edilen homeopati’nin tıp uzmanlık dalı
olarak yasalaşması son günlerde bekleniyor. İngiltere’de doktorların % 42’si
homeopatik reçete yazıyor. Ulusal sağlık sigortası da bu reçeteleri ödüyor.
USA’da Homeopati 1844’de kuruldu ve ülkenin en eski tıp
organizasyonu. California Üniversitesi’nde homeopati eğitimi yapılıyor.
Ayrıca 17 üniversitede ders olarak veriliyor. Bazı sağlık sigortaları
homeopatik ilaçları ödüyor. 1970’den 1980’e homeopatik ilaç satışında her yıl
bir öncesine göre % 1’lik artış varken 1980’den sonra bu rakamlar katlanarak
arttı.
Dünya’da hükûmetlerin ve doktorların homeopatiye yaklaşımlarına
kısaca göz attıktan sonra; İngiliz kraliyet ailesinin 150 yıldır homeopatik
doktorlarca izlendiğini, Kraliçe II. Elizabeth başta olmak üzere, Mahatma
Gandi, Rahibe Teresa, Charles Dickens, Mark Twain, Vincent Van Gogh, John O.
Rockefeller, Jane Fonda, Tina Turner, Dizzy Gillespie gibi ünlü pek çok insan
homeopatiyi savunmuştur. Dünyada 500 milyon insanın homeopatik tedavi aldığı
hesaplanıyor.
Dünya Sağlık Teşkilatı (Who) 1983’de yayınladığı bir raporda
2000’li yıllarda dünyanın yeterli sağlık düzeyine ulaşması için Alloapatik
tıbbın, homeopatik tıpla beraber çalışması gerektiğini önerdi.
Op.Dr. Ümran İnceoğlu
KAYNAKÇA
(*) Op. Dr.
Ümran İNCEOĞLU
(**) “Ortho”
Latince “doğru” demek. “Ortodoks tıp” günümüzde geçerli olan, doğru kabul
edilen tıp.
(***) Palliative
(Latince): Hafifletici, etkisi geçici anlamında kullanılan bir
terimdir.
|
22 Aralık 2014 Pazartesi
2000 'LERİN TIBBI HOMEOPATİ
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder