| 
  
 
İnsanlık tarihinin en hızlı devinimlerinin olduğu dinamik bir
  dönemde yaşıyoruz. Bilgi çağında, insan hayatının her alanında köklü
  kavramsal değişimler ortaya çıkarken, tıbbın insanı ele alışı da değişmekte…
  Nasıl ki kuantum fiziğiyle maddeyi ve zamanı algılayışımız başka bir
  perspektif kazandı, varoluşun enerji kapsamıyla birlikte, insana bakışımız da
  farklı bir boyuta ulaştı. 
Eskiden insanı sindirim, solunum, sinir sistemi gibi bölümlere
  ayırarak inceleyen tıp, “Holistik Tıp” kavramıyla artık bir bütün
  biçiminde yaklaşıyor. 
 
Hastalık olarak değerlendirilen bozukluğun, aslında tüm beden
  dengesini ilgilendirdiğini biliyoruz. Bütünsel vücut sağlığı anlamındaki “Holistik
  Sağlık” ilaçlardan çok, kişinin kendini iyileştirme gücünü esas alır. 
 
Günümüzde uygulanan ortodoks tıp (**), sakatlık, kötürümlükle
  seyreden kronik bir hastalık karşısında çaresiz kalmakta; iyileştirmeden çok,
  hastanın sıkıntılarını hafifletmeye yönelik palliative (***) tedavi
  uygulamaktadır. Sorun, hastalığı tedaviyle değil; bozulan beden dengesini
  kurmak, uyumsuzluğu düzeltmekle çözümlenir. 
Çok gelişmiş, ileri teknolojiyi yakalamış bir dünyada
  yaşadığımızı söylememize karşın, çevremizde gerçek anlamda sağlıklı, hattâ
  hiç doktora gitmemiş insanlar yanında, bir türlü hastalıklardan kurtulamayan,
  yüzde yüz verimle, yaşayamayan insanlar görüyoruz. Yakınmaların, bozulan
  beden dengesine kişinin bir tepkisi, cevabı olduğunu göz ardı eden ortodoks
  tıp, yalnız hastalıklarla ilgilenir. Oysa asıl sorun, kişinin fiziksel
  yapısının yanında; aklî ve ruhî yapısı da dahil yaşam enerjisindeki
  dengesizliktir. 
 
 
 
 
Nedenini bilmediğimiz, çaresiz kaldığımız, pek çok hastalık var.
  Bu durumda ancak rahatlatıcı, hafifletici veya şikâyetleri bir süre için
  geçiren tedaviler yapıyoruz. Bu gerçeğin kavranması, bir türlü sonuç
  alınamayan tedaviler, iyileştirilemeyen hastalıklar, klasik tıbba karşı
  güvensizlik yaratmış, insanları yeni alternatifler aramaya zorlamıştır. 
Fakat alternatif bir tedavinin yararını, etkisini,
  güvenirliğini, doğruluğunu nasıl değerlendirebiliriz? 
Yasa ve ilkelerden çok, kanı ve tahminlere dayanan tek
  bilimsel alan tıp dünyasıdır. 
Laf aramızda, tıp tam da bu noktada bilimle sanatın
  buluştuğu, bilimselliği kadar, sanatsal yaratıcılığı da olan bir disiplindir.
  Her neyse, işin felsefesine girmeden biz gene konumuza dönelim. 
Eğer geriye dönüp tıp tarihini incelersek, veri ve deneyim
  sonuçlarını buluruz. Fakat bu veri ve deneyimleri destekleyen veya bunlardan
  çıkmış kanun ve prensipler yoktur. Yani klasik  tıp hastalık ve sağlığı yöneten hiçbir yasa
  ve ilke biçimlendirmemiştir. 
Oysa homeopatinin kullandığı, klinik sonuçlarla çabucak
  onaylanabilen evrensel ilkeler var. Radikal şifa etkisi güvenirliğiyle
  karşılaştırılabilir. 
Bir doktor hangi tedavi yöntemini uygularsa uygulasın bu
  homeopatik prensipleri bilmelidir ki; hastasına açıklayabilsin. 
Hasta, kendisine anlatılan tedavi yöntemlerini kavradıktan
  sonra doğru seçimi yapabilir. Bilgiye bu denli hızlı ulaşılan günümüzde,
  insanın kendi sağlığıyla ilgili seçimi kendisinin yapmaya hakkı ve olanağı
  vardır. 
 
 
HOMEOPATHY NEDİR? 
Homeopathy Yunanca “homoios” benzeri, aynı ve “pathos”
  hastalık, ızdırap çekme sözcüklerinden türemiştir. Bu terimi temel etki
  mekanizması olan “similia similubus curantur” yani “benzeri
  benzeriyle tedavi edilir” postulatından alır. Sağlıklı insana
  verildiğinde bazı semptomlar (bulgular) oluşturan bir maddenin, bir hastada
  benzeri bulguları tedavi etme ilkesidir. 
 
Yalnız, burada verilen moleküler düzeydeki madde, hastalığı
  tedavi etmez. Amaç bedenin savunma ve tamir mekanizmasını uyarıp
  yönlendirerek; kendi kendini iyileştirmesi ve yenilemesini sağlamaktır. Olay,
  “Biological Intelligance” denen bağışıklık ve savunma sistemini de
  kapsayan; bedenin ahengini koruyan, işleyişini idare eden “Biyolojik
  Zekâmızı” motive ederek yönlendirmekten ibarettir. 
Görüldüğü gibi homeopathynin çıkış noktası hastalık değil, semptom
  dediğimiz bulgulardır. Semptomlardan hareketle, yakınmaları geçirip; bedenin
  kendisini eski düzenine getirmesine yardım eder. 
İlk anda bu yöntemle hastalıkların üstesinden gelmek zor ve
  yetersiz gibi gözükebilir. Bu yetersizlik yöntemden değil; onun kapasitesini
  algılayamamaktan kaynaklanır. 
Biyolojik zekâmıza henüz hak ettiği krediyi vermiyoruz.  
Eğer onun
  üç milyar yıllık evrimini, son yirmi otuz yılda hızla gelişen bilgisayar
  dünyasıyla karşılaştırırsak; neler yapabileceğini anlar, daha doğrusu neler
  yapabileceğini henüz anlayamadığımızı kavrarız. 
Mademki  Homeopathy, bedenin kendi savunma, bağışıklık ve
  yenileme mekanizmasını uyarıp; yönlendirerek kendisini tedavi etme bilimidir,
  o halde aşıların işleyiş ilkeleriyle karşılaştırabiliriz. Homeopathy bir
  aşılama yöntemi değildir, ama aşı prensibi homeopathynin işleyiş mekanizması
  kapsamındadır. Aşıda, hastalık yokken bağışıklık sistemi haberdar edilir.
  Önceden hastalıkla ilgili şifreyi alan vücut kodlanarak hastalığı tanır.
  Olası bir saldırıda gerekli önlemi almış olan bağışıklık mekanizması,
  kesinlikle hastalığa izin vermez. Bu da, sistemin ne denli güçlü olduğunu
  kanıtlar. 
Homeopathy, aşı gibi yalnız, bağışıklık sistemini değil, yenileme,
  tamir, savunma gibi “Biyolojik Zekânın” diğer sistemlerini de etkiler.
  Bu yüzden homeopathy’nin aşıdaki koruyuculuğunun yanında tedavi edici gücü de
  vardır. Daha doğrusu “Vital Force” denen yaşam gücünü motive ederek
  vücudun kendi düzenini bulmasını sağlar. 
 
 
 
HOMEOPATHY’NİN FELSEFESİ 
Homeopathy,
  hastalığı değil, bütünüyle insanı iyileştirmeyi amaçlar. Bundan dolayı da “Holistik
  Tıptır”. İngilizce “Whole Person”, “Bütünüyle İnsan”
  sözünden türeyen bu terim, insanı evren içinde aklı, duyguları düşünceleri
  fizik ve biyolojik yapısıyla ele alan, her açıdan insanı evren içinde
  betimleyen felsefî bir kavramdır. 
Canlılar tek hücresindeki muhteşem organizasyondan, tüm bedenindeki
  harmonik dengeye varana kadar bir evreni içinde barındırır. “Vital Force”
  denen yaşam gücüyle evrensel ilişkiye giren insan mikrocosmos-makrocosmos
  ilişkisini simgeler. 
İşte bu holistik pencereden bakan homeopathy, “Allopathic”
  tıptan farklı olarak hastalıkla değil insanla uğraşıyor. Çünkü bizim hastalık
  dediğimiz bulgular, vücudun alarm sinyalleridir. Hastalığı tedavi etmek,
  yaşam enerjisinin uyumunu bozan nedeni gözden kaçırmaktır. 
Biyolojik Zekâmız bir sorun karşısında kendisini hastalık olarak ifade
  eder. Bulgular, onun dilidir. Onlara bakarak bireyin yapısı, problemin yeri,
  niteliği hattâ verilecek maddenin cinsi saptanır. İlâçlarla bu
  rahatsızlıkları iyileştirmek, bastırmak; alarm veren aleti, rahatsız ettiği
  için susturmaya benzer. 
 
 
 
HOMEOPATHY’NİN
  TARİHÇESİ 
Homeopathy’nin temel ilkeleri, batı kültüründe tıbbın babası
  olarak bilinen Hippokrates’e (İ.Ö. 5. yy.) dayanır. Homeopathy
  kavramının eski Yunan’dan diğer kültür ve uygarlıklarda da filizlendiği
  tartışılamaz. 
Babası da doktor olduğu halde Hippokrates, tıp öğrenimini
  ilerletmek için Mısır’da uzun süre kalmıştır. Notlarında, hastalıklar iki
  yöntemle tedavi edilir: “Bir, hastalığın nedenine karşı antidotu (karşıtı,
  zıttı); iki, hastalığı yapan etkenin kendisi veya benzeri” kullanılır. 
Daha sonra İsviçreli Doktor Paracelsus (16. yy.) da kitabında
  “Hastalıklar kendilerini yapan etken veya benzeriyle tedavi
  edilmelidirler.” Görüşündeydi. 
İnsanlık tarihinin gelişimiyle farklı uygarlık ve kültürlerde
  evrimleşen, uygulanan homeopathic tedavi yöntemi ilk kristalize şeklini
  bundan 200 yıl kadar önce Alman doktor, kimyacı, eczacı ve dil bilimci Samuel
  Hahnemann (1755-1843) tarafından aldı. 
Zor şartlarda öğretmenlerinin de desteğiyle okula giden
  Hahnemann yedi lisan bildiğinden, öğrenimini çeviriler yaparak sağlamıştır.
  Devamlı eski Yunan ve Latin kültüründen çeviriler yapıyor, hem bilgisini
  artırıyor hem de gelişen kültürüyle dünya görüşü farklı boyutlara ulaşıyordu. 
 
Zamanında tifo, kolera salgınları, Avrupa’yı kasıp kavururken;
  geleneksel tıbbın çaresiz ve acımasız yaklaşımı Doktor Hahnemann’ı yeni
  arayışlara itti. Yanlışlıklar karşısında meslektaşları kadar duyarsız
  davranamıyordu. Zihni tıbbî yaklaşımlarda devamlı yeni yöntemler
  aramaktayken; ilk iş olarak hastalıklarla mücadelede hijyen ve beslenmenin
  önemini vurguladı. Böylece koruyucu hekimlik kavramını pekiştirdi. Bu arada
  kimya ve eczacılık öğrenimine de başladı. Derin bir bilgi birikimi olan bu
  kültürlü insan, bir gün Homeopathynin kapısını açacak anahtar olayı keşfetti. 
 
Kınakına ağacının kabuğu (Perivuvan Bark) Cinchona’nın tadına
  baktığında! Zaman zaman çıkan ateş, titreme, çarpıntı, susuzluk gibi sıtma
  benzeri nöbetler oluşup geçiyordu. Bu olayı defalarca kendisinde ve
  arkadaşlarında denedi. İçinde yüksek oranda kinin bulunan Cinchona’nın hep
  aynı bulguları yaptığını gördü. 
Sıtma tedavisinde kullanılan kinin sağlıklı insana çok
  az verildiğinde sıtma belirtileri yapıyordu. Bu düşüncenin ışığında
  çalışmalarına başladı ve seksensekiz yıllık yaşamının geri kalanını
  araştırma, tedavi ve kitaplar yazarak geçirdi. 
 
1810’da homeopathy’nin ana prensiplerini, günümüzde de hâlâ
  temel referans olarak kullanılan “Tedavi sanatının Organon”unu 
  yayınlandı. 
 
1831’de Avrupa’yı sarsan kolera salgınında homeopathic tedavide
  ölüm oranı % 2.4 - % 2.1 iken, Alloapathic tıpda bu oran % 50 üzerinde
  seyrediyordu. (“Allos” Yunanca’da “den farklı, karşıtından,
  diğerinden” anlamında). Orthodoks tıp da denen Alloapathic tıpta,
  hastalık etkeninin karşıtı bir madde veya yöntemle, iyileştirilir. Yani
  Hippokrates’in söz ettiği yöntemlerden ilki, günümüzde uygulanan tıbbî yöntem
  budur. 
 
Dr.
  Hahnemann tifo, kolera
  salgınlarında homeopathynin etkisini istatistiklerde açık ve net bir şekilde
  kanıtladı. 1843’de Paris’te öldüğünde, 60’ın üstünde ülkede homeopathic
  tedavi uygulanıyordu. Bu yüzyılın başında yalnız Amerika’da 25 homeopathic
  tıp okulu ve hastanesi vardı. 
 
Bu yazımda 1800’lerde hızla gelişmesindeki rakamsal
  ayrıntıya girmekten çok, “1900’lerin başında neden geriledi?” 
  sorusuna değineceğim. 30’lu ve 40’lı yıllarda, bütün dünyada “Mucize ilaç”
  diye adlandırılan bir devrim oldu. Amerika’daki dev ilaç sanayi kuruldu ve
  kısa zamanda tüm dünyada güçlü bir sektör haline geldi. 
 
Bu sanayinin en büyük rakibi tabiî ki, ilaçsız tedavi
  yöntemi olan homeopathy’di. Gerçekten de çok yönlü uygulanan, akıllı bir
  politikayla kısa zamanda homeopathy rafa kaldırıldı. İngiltere dışında hemen
  hemen tüm hastane ve okullar kapatıldı. İngiliz kraliyet ailesinin
  himayesinde olan homeopathy, 150 yıldır saray halkının sağlığından
  sorumludur. İngiltere’de ulusal sağlık sigortası homeopathic tedavileri de
  karşılamakta. 
 
 
 
 
 
HOMEOPATHY’NİN KANUN VE PRENSİPLERİ 
Daha önce de söz ettiğim “Similia Similibus Curantur”
  yani “benzeri benzeriyle tedavi edilir.” Homeopathy’nin temel
  kanunudur. Dr. Samuel Hahnemann klâsik homeopathynin dört ana kanununu şöyle
  ifade etti. 
1. “EXPERIMENTA
  IN HOMİNE SANU” “Sağlıklı
  insanda deneme”Homeopathyde kullanılan bütün ilaçlar sağlıklı insanlarda denenerek bulunmuştur.
  Alloapatic tıpta hastalarda denenmeden önce hayvan deneyleriyle sonuca
  ulaşılır. Oysa insana tamamen benzeyen hayvan metabolizması yoktur. Kaldı ki
  canlıların bir maddeye karşı gösterdikleri reaksiyon çok farklı olabilir. Pek
  çok örnek arasından ilk anda aklıma gelen bir kaçını sayayım. Aconitum
  neopelus’un 30 gr. Taze yaprağı bir insanı öldürür. Oysa atlara kuru
  yaprakları yem olarak veriliyor. Belladona’nın çok az dozu filler için
  öldürücü olduğu halde, domuzlar, keçiler, fareler, atlar, koyunlar için
  zararsızdır. Nicotinin kilo başına farelerde 35 mg., tavşanlarda 7 mg.’ı
  öldürücü olduğu halde keçilerde zararsızdır.
 
2. “SIMILIA
  SIMILIBUS CURANTUR” “Benzeri benzeriyle tedavi edilir.”Hastalıklardan değil, bulgulardan
  hareket eden homeopathynin teşhis etme sorunu yoktur. Şikâyetleri olan
  insanın bulgularına benzeyen bulgular yapan maddeyi kullanarak olayı kökünden
  çözer. Modern tıbbın uyguladığı aşılamayla karşılaştırırsak “Benzerlerin
  kanunu” kolayca anlaşılır. Başka bir örnekte tıpta kullanılan atropinin
  elde edildiği Belladonna (güzel avrat otu)’dır. İtalyanca “güzel
  kadın” anlamına gelen Belladonna, ismini eski çağlarda kadınların gözlerine
  sürme olarak çektikleri küçük, siyah meyvelerinden alır. Bu meyvelerin bir
  tanesi bir çocuğu, üç tanesi bir atı öldürmeye yeter, Homeopthy’de kızıl
  tedavisinde kullanılan Belladonna, zehirlenmeleri de yüz kızarıklığı, ağızda
  kuruluk, yüksek ateş gibi kızıl hastalığında görülen bulguları yapar.
 
3. “UNITAS REMEDIE”; “Tek İlaç”Klasik Homeopathy’de aynı zamanda iki ilaç birden kullanılamaz. Çünkü
  Homeopathy insanın şikâyeti olan bulguları soğanın yaprakları gibi görür,
  dışarıdan içeriye öze giderek; örneğin cilt döküntülerinden psişik sorunlara
  doğru tek tek derinleşerek ayırır. Yani tedavide hiyerarşik bir kural
  vardır.
 Yeri gelmişken “HERING KURALI”nı 4 temel kanununun arasında anlatayım.
  Buna göre en son gelen semptomdan başlayarak ve semptomların önem ve
  özgünlüklerine göre tedaviye başlanır. Soğanın kabuklarını tek tek soyar gibi
  ve daima “dışarıdan-içeriye”, “yukarıdan-aşağıya” doğru sıra
  izlenerek semptomlar tedavi edilir. Aynı anda bir semptom için iki Rx
  kullanılamaz.
 
4. “OPTIMAL DOSE”
  (Minimal dose)Homeopathic Rx, en düşük optimal
  dozda verilir. Hastalığın gelişme seviyesine göre doz saptanır.
 Çok geniş ve derin olan bu konu profesyonel bir eğitim konusu olduğundan,
  şimdilik ayrıntıya girmiyorum.
 Bu dört temel kanun dışında homeopathy’nin devamlı göz önünde tuttuğu bazı
  kuralları vardır.
 *Bir vücutta aynı anda iki benzer hastalık olmaz.
 *Kronik hastalığı olan bir insan akut bir hastalığa yakalanırsa, kronik
  hastalığı geri plana çekilir.
 
“Rx”lerin
  Farmakolojik etkisini açıklayan Arndt & Schultz kanununa göre, 
 Zayıf uyarı fizyolojik aktiviteyi
       arttırır. Bu yüzdendir ki tıbbın en başarılı olduğu, % 100’e yakın sonuç
       aldığı tek alan aşılamadır. Düşük dozda verilen maddeyle bedenin
       fizyolojik işleyişi uyandırılır. Bu optimal dozu yakalamak bilgi,
       deneyim, sezgi biraz da sanat isteyen bir iştir. Uyarı biraz şiddetli ise bedenin
       aktivitesini olduğu gibi korur. Verilen madde güçlü dozdaysa
       fizyolojik aktiviteyi yavaşlatır. Uzun süre antibiotik tedavisi alan
       hastanın çoğu kez tedaviye cevap vermediğini görmüşüzdür. Tedaviyi
       tamamen kestiğimizde hastada kendiliğinden bir iyileşme saptanır. Yüksek dozda verilen maddeler vücudun
       fizyolojik aktivitesini durdurur. Hattâ ölümle bile sonuçlanabilir. 
   
   
    
    
    
    
    
    
    
    
    
    
    
    
   
   
   
  
   
    
HOMEOPATHIC İLAÇLAR 
Homeopathy’de tedavi amacıyla kullanılan maddelere ilaç demek yanlış
  olur. Çünkü içinde arsenik, yılan zehiri, atropin, civa gibi öldürücü
  maddelerde olan bu ilaçlara Latince deva, şifa derman anlamına gelen “Remedie”
  deniyor ve “Rx” olarak sembolize ediliyor. 
Homeopathic
  Rx’ler doğadaki her şeyden elde edilebilir. Buna hastalıklı doku veya
  hastadan alınan akıntı, sağlıklı kan, balinanın salgısı, arının iğnesi, kum
  gibi tüm bitki, hayvan ve minerallerden başka onların ürünleri de dahildir.
  Hahnemann’dan bugüne 2000’in üstünde homeopatik ilaç hazırlandı. Bunların
  etkileri sağlıklı insanlarda denenip uzun süre gözlenerek saptanıyor.
  Başlangıçta Hahnemann ve 150 kadar uzman arkadaşı maddeleri teker teker kendi
  üzerlerinde denediler ve uzun süre izlenimlerini, bulguları ayrıntılı bir
  şekilde kaydettiler. 
Pratikte yaygın olarak kullanılan Rx’lerin sayısı çok azdır.
  Hattâ ev için hazırlanmış sette 24 çeşit, ilk yardım çantası donanımında ise
  12 Rx yeterlidir. 
Her Rx sağlıklı insanda yaptığı bulgulara göre farklı
  karakterdedir. Tedavi sırasında da kişiye özgün başlangıç ve idame doz
  ayarlaması yapılır. İlaçlar homeopathic eczacılar tarafından hazırlanır. 
Rx’lerin yapılmasına “Mother tincture” denen ana iksir
  maddesinin seyreltilmesiyle başlanır. “Mother tincture” şekliyle
  sembolize edilen Mother tincture ya onda bir (decimal “X”) ya da yüzde bir
  (centesimal “C”) oranıyla seyreltilir. Her seyreltmeden sonra çok güçlü bir
  sarsma işlemi var. Her bir seyertme ve sarsma işlemi var. Her bir seyertme ve
  sarsma işlemi “1 potency güç”dür. Örneğin bir damla Mother tincture 9
  damla su veya alkolle seyreltilir ve sarsma işlemi yapılırsa bu “1 x
  Potency” etki gücü olan homeopathic ilaç yani “Rx”dir. 
1 x
  Potecy’den  1 damla
  alıp 9 damla suyla seyreltir kuvvetli sarsma yaparsak “2 x potency” Rx
  elde ederiz. Bu 1/100 oranında seyreltidir. Bundan bir basamak daha
  ilerlersek “3x Potency” elde ederiz ki bu 1/1.000 seyreltidir. “6x
  Potency” 1/1.000.000’lik seyreltidir. Eğer seyreltme işlemine 1 damla
  Mother tincture 99 damla çözeltiyle başlarsak “1c Potency” ile
  gösteririz ve 1/100 (yani 2x Potency) değerindedir. 2c Potency, 1/10.000; 3c
  Potency 1/1.000.000 değerinde seyrelti olur. En yaygın kullanılan Centisimal
  ölçekli potency’ler olduğundan genellikle “c” harfi kullanılmadan
  yazılır. Örneğin 30c Potency için 30 denir. Katı maddeler parçalanıp süt
  şekerinde eritilerek, Mother tincture elde edilir. 
1x’den 12c’ye düşük potency (zayıf etkili) Rx’ler. 12c’den
  30c’ye kadar orta potency (orta güçte) Rx’ler, 200c ve üstü ise yüksek
  potency (güçlü) Rx’ler. Yüksek potency Rx’ler yalnız, tecrübeli homeopath’lar
  tarafından kullanılır. Ev içi doktorsuz kullanmalarda 6c’ye kadar olanlar
  uygundur. 
Burada ilginç olan, ilacın seyreltilmesiyle orantılı olarak
  etkisinin artması arasındaki paradoksal ilişkidir. Hattâ 30c’lik Rx’lerde
  orijinal maddenin molekül izine bile rastlanmamış. Oysa 1000c potency’deki
  seyreltilerde etki fark edilecek kadar açıktır. Dünyanın çeşitli homeopathic
  araştırma merkezlerinde bu konuda çalışmalar yapılmakta. Henüz kesin
  olmamasına karşın; bu etkinin orijinal maddenin molekül enerjisiyle ilgisi
  olduğu sanılıyor. 
Homeopathic ilaçlar kesinlikle yan etkisi olmayan, emin, güvenilir
  maddelerdir. Düşük potency’li Rx’ler vücudun fizyolojik aktivitesinde etki
  sağlar. Normali devam ettirmek amacıyla kullanılırlar. 
Orta güçteki
  Rx’ler daha etkin olduğundan
  fonksiyoneldir. Tedavi etmek için kullanılırlar. 200c ve üstü potency’deki
  Rx’ler ise, enerjileri de o ölçüde yüksek olduğundan, yavaş, derin ve geniş
  etki gösterirler. Hattâ dozun şiddeti oranında santral sinir sistemi üzerinden
  akıl ve ruh hastalıklarını etkileme düzeyine çıkarlar. 
 
İLAÇLARIN ETKİLEŞİMLERİ VE
  KORUNMASI 
Rx’ler kokuya ve elektromanyetik alanlara ileri derecede
  hassastır. Oda sıcaklığında, kuru ve karanlık ortamlarda muhafaza edilir.
  Aşırı sıcaktan bozulabilir. Aşırı soğuk henüz denenmemiş. Kahve, camphor,
  parfüm, aftershave, nane, mentol gibi güçlü kokulardan korunmalıdır. Rx
  kullanırken ağızda soğan, sarımsak, kahve, nane, mentol gibi kokular
  olmamalı. Hattâ Rx alımından yarım saat önce ve sonra diş naneli ve mentollü macunla
  fırçalanmamalı, ağız ve mide kokusu kadar vücut kokuları da önemli. Whicks,
  Tiger Balm, noksema, dudak çatlakları için sürülen rujlarda comphor gibi
  kokular kullanılmamalıdır. Rx’lere çay, sigara ve alkolün antidot özelliği
  saptanmamış, uydulu aletler, elektrikli battaniye, antibiotik, steroid, doğum
  kontrol hapları, eroin, barbiturat, novokain, kafein, kokain gibi maddeler
  antidot eki gösterirler. 
Ayrıca Rx’leri mikrodalga yayını olan yerler tutmamak gerekir.
  Elektrik şokunda veya güvenlik kapılarından geçerken etkisi bozulabilir. 
 
HOMEOPATHY’NİN EN ETKİN OLDUĞU
  DURUMLAR 
Dünyada bugüne kadar homeopathic tedavilerle elde edilen
  deneyimlerden bazı sonuçlar çıkmış. Bunlara göre aşağıdaki durumlar
  homeopathy’nin en etkin olduğu alanlardır. Genel olarak bütün psikomatik
  hastalıkları sayabiliriz. 
 Allerjiler Romatizmal artritler Autoimmün hastalıklar Mantar enfeksiyonları Kronik kulak iltihapları Astım, kronik bronşit Migren ve diğer nedenlerle oluşan baş
       ağrıları Öksürük, soğuk algınlığı ve gribal enfeksiyonlar Menstrural kanama bozuklukları Rahim ve rahim ağzındaki iyi huylu
       tümörler Kronik üriner sistem enfeksiyonları Mide ve barsak bozuklukları Deri döküntüleri ve kronik akne Uyku bozuklukları Kronik yorgunluk sendromu Zihinsel ve duygusal dengesizlikler Stres durumları 
Yalnız, burada önemli bir noktaya değinmek istiyorum.
  Homeopahty’de tedaviye olduğunca erken başlanmalıdır. Hattâ hastalanmadan
  önce homeopathic maddelerle insanların immun sistemi (savunma mekanizmaları)
  güçlendirilmelidir. Hastalık patalojik doku değişiklikleri yapmaya
  başladığında, homeopathynin etkisi o ölçüde azalır. 
HOMEOPATHY’NİN GÜNÜMÜZDEKİ KONUMU 
Kesin ve güvenilir bilgi verme açısından, 1997 Washington
  Seatle’da düzenlenen uluslararası Homepathy kongresindeki rapordan özetler
  vereceğim. 
Fransa’da aile hekimlerinin % 59’u Homeopathic doktordur. Dört
  tanesi üniversitede olmak üzere 30 okul var. 5.000 Homeopathic doktor kliniği
  mevcut. Araştırma yapan pek çok enstitü arasında en önemli araştırmalar
  Montpellier Üniversitesi’nde yapılmaktadır. İmmuno Farmakoloji bölümünden
  Prof. Madeleine Bastide başkanlığında yüksek seyreltide homeopathynin etkisi
  araştırılıyor. 
Almanya’da 6.000 Homeopathic doktor çalışıyor. Ayrıca tüm Alman
  doktorların % 70 kadarı zaman zaman homeopathic ilaç yazıyor, en az % 80
  hasta homeopathic ilaç kullanıyor. 
Avusturya’da iki homeopathic tıp derneği var. Viyana’da 5
  hastanede rutin olarak, homeopathic konsültasyon isteniyor. Viyana, Prag,
  Insbruck Üniversiteleri’nde dersler veriliyor. Graz LB- enstitüsünde
  araştırmalar yapılıyor. Yıllık ve mevsimlik iki yayın organı mevcut. 
İsviçre’de 1856’da Homeopathic doktorlar birliği kurulmuş. 1995’de
  Bern Üniversitesi tıp fakültesinde bir kürsü açıldı. 1996’da Ulusal
  Homeopathy Tabipler Birliği ilk kez resmî bir konuşma yaptı. Homeopathy
  uzmanlık dalı olarak kabul edildi. 
Belçika’da 110 Homeopathic doktor, sağlık sigorta sistemi kurdu. 
Belçika’da Fransa, İtalya, Portekiz, İspanya’yı da kapsayan bir
  proje başlatıldı. 1.5 yıl sürecek olan bu projede Orthodoks tıpla tedavi
  edilemeyen kronik hastalıklı 1200 çocuk iyileştirilmeye çalışılacak. Arjantin 1996’da
  ilk sempozyumu Buenos Aires üniversitesi tıp fakültesi’nde yaptı. Homeopati
  beş ayrı yayın organı tarafından basılıyor. Brezilya’da 1888’den beri
  Homeopatik okul devlet güvencesinde. 1980’de Sağlık Bakanlığı tarafından
  Uzman doktorluk dalı olarak kabul edildi. Brezilya’da bu konuda çeşitli
  dernek kuruluş, araştırma enstitüsü var. 1996’da 300 katılımcı ile, ulusal
  homeopatik eczacılar kongresi yapıldı ve homeopatik eczacı uzmanlığı için ilk
  imtihan yönetildi. “Brezilya homeopatik pharmacopoeia”nın yeni baskısı
  hazırlandı. 
Costa Rica’da homeopatik tıp 1921’den beri yasal. 1994’de uzman
  doktorluk dalı olarak kabul edildi. 1998’de 5 homeopatik tıp doktoru
  üniversitede, 30 tıp doktoru uzman olarak özel klinikte çalışıyor. Dr. Odolfo
  Aristeguiete “Homeopatik Psikoloji” kitabını yazdı. Yıllardır tıp
  dergilerinde makaleler yayınlanıyor. 
Meksika’da 1895’den beri iki resmî okul var. 
Malezya’da devlet hastanelerinde de tedavi yöntemi olarak
  uygulanması, parlamentodan çıkmak üzere. 
Hindistan hükûmeti ulusal bir tıp sistemi olarak kabul etti.
  1995’te Sağlık Bakanlığı’nda ayrı bir bölüm olarak yer aldı. 1973’de eğitim
  ve pratiğin belli bir çerçevede standartlaşması için “The Central Council
  of Homeopathy” kuruldu. Hindistan’da 300.000 homeopatik doktor var.
  Devlet desteği ile 5 yıllık eğitim veren 120 üstünde okul bulunuyor. 
Yunanistan’da homeopati uzmanlık dalı olmak üzere 5 klinik mevcut.
  Homeopatik ilaçlar Atina Ulusal Teknik Üniversitesi kontrolünde yapılıyor. 
Macaristan’da homeopatinin bir tıp metodu olduğu resmen kabul edildi.
  Uzmanlık dalı için yasal girişimler sürüyor. Tıp dergileri de dahil pek çok
  makale, kitap yayınlanmakta, Rusya’da homeopati yıllardır uygulanıyor. Mayıs
  1996 Moskova’da yapılan homeopati birliği kongresinde, devletin bilimsel
  homeopatik organizasyonu tarafından bir rapor verildi. Lisans üstü Homeopatik
  eğitimle ilgili destek vermek amacıyla Sağlık Bakanlığı bir konsül kurdu. 
Ekim 1996’da Sibirya’da Sağlık Bakanlığı ve Rusya Homeopati
  Derneği’nin Kongresi oldu ve homeopatik dökümantasyonlarla ilgili ilk resmî
  kitap yayınlandı. Rusya’daki bütün klinik, poliklinik ve hastanelere
  homeopatik doktor çalıştırma lisansı verildi. 
Ukrayna’ya 1820’de giren homeopati, 2. Dünya Savaşı ve sonrasında
  geriledi. Son 33 yılda tekrar gelişen homeopati Sağlık Bakanlığı’nca
  destekleniyor. Homeopatik ilaçlar standartlaştırıldı. Kiev ve Charkin 1990’da
  Lisans üstü doktora eğitimi olarak kabul edip; kürsü açtılar. 
İtalya’da 1995’de homeopatinin resmen kabul edilmesi konusunda
  büyük tartışmalar vardı. Bugünse reçeteler resmî tedavi biçimi olarak kabul
  ediliyor. 
Hollanda’da 100 yıl önce 1898’de homeopatik tıp doktorları birliği
  kurulmuş. Bugün 400 üyesi olan birliğin % 50 Doktoru homeopatide uzmanlaşmış.
  Diğer yarısı pratisyen olarak çalışıyor. 
İngiltere’de 1843’de homeopati fakültesi kurulmuş; Avrupa’nın en eski
  homeopatik organizasyonlarından biri. Londra, Glasgow, Liverpool, Bristol,
  Tunbridge Wells’de halk için homeopatik devlet hastaneleri açıldı. Lisans
  üstü doktora çalışması olarak kabul edilen homeopati’nin tıp uzmanlık dalı
  olarak yasalaşması son günlerde bekleniyor. İngiltere’de doktorların % 42’si
  homeopatik reçete yazıyor. Ulusal sağlık sigortası da bu reçeteleri ödüyor. 
USA’da Homeopati 1844’de kuruldu ve ülkenin en eski tıp
  organizasyonu. California Üniversitesi’nde homeopati eğitimi yapılıyor.
  Ayrıca 17 üniversitede ders olarak veriliyor. Bazı sağlık sigortaları
  homeopatik ilaçları ödüyor. 1970’den 1980’e homeopatik ilaç satışında her yıl
  bir öncesine göre % 1’lik artış varken 1980’den sonra bu rakamlar katlanarak
  arttı. 
Dünya’da hükûmetlerin ve doktorların homeopatiye yaklaşımlarına
  kısaca göz attıktan sonra; İngiliz kraliyet ailesinin 150 yıldır homeopatik
  doktorlarca izlendiğini, Kraliçe II. Elizabeth başta olmak üzere, Mahatma
  Gandi, Rahibe Teresa, Charles Dickens, Mark Twain, Vincent Van Gogh, John O.
  Rockefeller, Jane Fonda, Tina Turner, Dizzy Gillespie gibi ünlü pek çok insan
  homeopatiyi savunmuştur. Dünyada 500 milyon insanın homeopatik tedavi aldığı
  hesaplanıyor. 
Dünya Sağlık Teşkilatı (Who) 1983’de yayınladığı bir raporda
  2000’li yıllarda dünyanın yeterli sağlık düzeyine ulaşması için Alloapatik
  tıbbın, homeopatik tıpla beraber çalışması gerektiğini önerdi. 
 
Op.Dr. Ümran İnceoğlu 
 
KAYNAKÇA 
 Homeopathy in practice, Md. Dr.
       Douglas Borland. Homeopathic Prescribing, Med. Dr.
       Noel Pratt. Introduction to Homeopathic
       Medicine, Med. Dr. Hamish Boyd. Materia Medica of New Homeopathic
       Remedies, Med. Dr. O. A. Julian. The Healing of Homeopathy, Med. Dr.
       Edward Hamlyn. Who is your Doctor and why, Med.
       Dr. Alonzo Shadman. Bannerman, R.H., et al. Traditional
       and Health Care Coverage. Geneva, Wold Health Organization. 1983. Boericke, William. Pocket Manual of
       Material Medica Repertory. Santa Rosa, Boericke & Tafel. Reprint. Castro Miranda, The Complete
       Homeopathy Handbook. New York, St. Martin’s Press, 1991. Cook, Trevor M. A. Beggiiner’s
       Instruction to Homeopathy. New Canaan,  Ct. Keats Pub., 1987. Coulter, Harris L. Divided Legacy:
       A history of Schism in medical Thought, Berkeley, North Atlantic, 1975,
       1977, 1981, 3 vols. Cummings, Stephen, and Dana Ullman.
       Everybody’s Guide to Homeopathic Medicine. Los Angeles, Jeremy Tarcher,
       1991. Kleiljnen, et al. “Clinical trials
       of homeopathy.” British Medical Journal 302:316, 323, 1991. Lockie, Andrew. The Family Guide to
       Homeopathy, London. Penguin Books, 1989. Panos, Maesimund, and Jane
       Heimlich. Homeopathic Medicineat Home Los Angeles, Jeremy Tarcher, 1980. Pool, I.F.O.P., Feb. 1989.
       “Medicines douches : La revanche de I’homeopathie.” Le Nouvel
       Observatuer, April 12, 1989. 36-41, Smith, R. B. Jr., and G. W.
       Boericke. “Changes caused by succession on NMR patterns and biossay of
       bradykinin triacetate (BKTA7 succussion and dilution.)” Journel of the
       American institute of Homeopathy, 61, Nov./Dec. 1968, 197-212. Ullman, Dana, Discovering
       Homeopathy for the 21.st Century, Berkeley, North atlantic, 1991. 
(*)  Op. Dr.
  Ümran İNCEOĞLU 
(**) “Ortho”
  Latince “doğru” demek. “Ortodoks tıp” günümüzde geçerli olan, doğru kabul
  edilen tıp. 
(***) Palliative
  (Latince): Hafifletici, etkisi geçici anlamında kullanılan bir
  terimdir.  |